Hukukun en temel ilkesi açıktır:
Ortada bir suç varsa, faili kim olursa olsun yargı önünde hesap verir ve hak ettiği cezayı alır.
Adaletin yerini bulması konusunda kimse ayrıcalıklı olamaz; çünkü kanun önünde eşitlik, demokratik toplumların temel taşıdır.
Ne var ki, son dönemde Fenerbahçe Başkanı Sadettin Saran üzerinden yürütülen uyuşturucu soruşturması süreci, hukuki bir arayıştan çok sistematik bir itibar suikastına dönüşmüş görünmektedir.
Bir bireyin toplumsal konumu ne olursa olsun, özel hayatı, mahrem yazışmaları ve kişisel ilişkileri Anayasa ile koruma altındadır. Suç unsuru barındırmayan kişisel detayların, kesin delilmişçesine seçilerek kamuoyuna sızdırılması ve “magazinleştirilmesi”, yalnızca ilgili kişiye değil, temel insan haklarına yönelik ağır bir saldırıdır.
Burada asıl sorulması gereken şudur:
Soruşturma gizliliği nasıl bu kadar fütursuzca ihlal edilebiliyor?
Eğer gerçek bir suç isnadı varsa, bunun tartışmasız yeri bağımsız mahkeme salonlarıdır.
Özel hayatın deşifre edilerek toplum nezdinde linç kültürüne zemin hazırlanması, hukuk devleti ilkeleriyle ve masumiyet karinesiyle taban tabana zıttır.
Bu tür uygulamalar, yalnızca bireysel hakları zedelemekle kalmaz; aynı zamanda adalet sistemine olan güveni de derinden sarsar.
Unutulmamalıdır ki; hukukun şeffaf ve eşit uygulanmadığı yerde, “itibar suikastları” gerçeğin yerini alır ve toplumsal vicdan telafi edilmesi güç yaralar alır.