
Sayın Divan Kurulu başkanım ve Divan Kurulu üyeleri, Sayın Kulüp başkanım ve Yönetim Kurulu üyeleri, Sevgili Divan üyeleri ile televizyon başında bizleri izleyen Fenerbahçe’mizin kıymetli sevdalıları…
Fenerbahçe Türkiye’dir, Türkiye Fenerbahçe! Her Fenerbahçelinin bildiği bir slogandır. Türkiye’de her ne yaşanıyorsa, benzeri Fenerbahçe’de de yaşanır. Benzer sorunlardan etkilenir.
Ben sizlerle, ilk defa katılma hakkını kazandığım bu Divan toplantısında yorumlarımı yapmak için öncelikle önemli gördüğüm teorik bir zemini tartışmak istiyorum.
Fenerbahçe’miz hepimizin kabul ettiği gibi dünyanın en büyük spor kulüplerinden birincisidir. Bir başka boyutuyla da en büyük sivil toplum örgütüdür. Siyaset ile sivil toplum örgütleri ilişkisi ne yazık ki ülkemizde yeterince sağlıklı bir zemine oturtulamamıştır. Zaman kısa olduğundan kısaca özetleyeceğim.
Spor kulüpleri KABA SİYASETİN DIŞINDADIR ve dışında kalmalıdır. Çünkü içlerinde her görüşten insan yer alır, almalıdır.
Halkın takımı/kulübü olmanın gereği de budur. Zaman zaman burada doğrudan siyaseti ilgilendiren konuşmalar yapıldığını görüyorum. Bunu olumlu bulmuyorum.
Ancak bir spor kulübünün tarihinden gelen çizgisini korumak ve geliştirmek siyaset olarak adlandırılamaz. Zaferin Rengi’nde anlamını bulan, hele ki Tüzüğünün 2’nci maddesine kazınmış tercihi, Fenerbahçe’mizin tartışılamayacak karakteridir.
Ama asıl üzerinde duracağım nokta; Spor kulüpleri haklarını korumak için mücadele edecek yöneticiler seçerler. Bu yöneticilerin korkusuzca ve camiayı bir arada tutarak buna ulaşmaya çalışması temel görevleridir.
Kulübümüz 3 Temmuz’da hâlâ sonuçlarını ve etkilerini yaşamakta olduğumuz bir kumpasa/darbeye maruz kalmıştır. Camiamızın top yekûn mücadelesi ile bu kısmen püskürtülse de ağır faturası bütün gerçekliğiyle sürmektedir. Buna son verilememesinin nedenine “yapı” denilerek asıl sorumlu gözlerden uzak tutulmaya çalışılsa da; devletin tüm kurumlarını kontrol altında tutan tarihin en güçlü iktidarı bir numaralı sorumludur.
Kumpas sürecinde açtığımız “iteni de tutmayanı da biliyoruz” pankartı bu gerçeğin en çarpıcı ifadesidir. Sevgili Divan Başkanımız bir hukukçu, Başkanımız ise bir büyük holdingin yöneticisidir. Onların bakışı değişik olabilir.
Tarihe geçen direnişimizi, Aziz Başkanımızın içerde, camiamızın dışarda topyekûn mücadelesi ile bir noktaya kadar taşıyabildik. O mücadele yok sayılamaz. Ama sadece hukuki mücadele ile değil; sokakta, tribünde, sosyal medyada hayatın her alanında verilen bir mücadele ile. 14 sene geçmesine rağmen bugün hâlâ maddi ve manevi tazminatlarımız verilmemekte, 4 Nisan, 12 Mayıs failleri yargılanamamakta, ’59 öncesi şampiyonluklarımız tescil edilmemekte, TFF ve hakemlerin Fenerbahçe’yi en kritik maçlarda doğraması engellenememekte, Rakibimizin her alanda önü açılarak, ayakları bağlanan camiamız çıkış yolu bulamamaktadır.
Benim Sayın Ali Koç ve yönetimini eleştirebileceğim yüzlerce neden var. - Kolej sorunu, - Yönetime gelmeden söylediği neredeyse hiçbir sözü gerçekleştirememesi, - Bir milyon üye projesini sonlandırması, - Dernekleri, ne dernek ne şube olan ucube bir yapıya dönüştürüp paralize etmesi, - Üniversitemizin belirsizliği, - Sattığı ve satmaya çalıştığı maddi değerlerimiz ve benzerleri…
Ama yönetiminizi; bazılarının söylediği gibi futbolda şampiyon yapamamanız nedeniyle değil, süreçteki konuşmalarda yapılan hatalar nedeniyle değil… Asıl olarak, Fenerbahçe’mizin haklarını alma konusundaki yalpalamalarınız nedeniyle eleştiriyorum.
Ne yazık ki bunun böyle olacağını da biliyordum. Bu yüzden 2018’de adaylığınızı erken bulmuştum. 2011 öncesi tüm Fenerbahçelilerin tarifsiz bir özgüveni vardı. Düşünsenize, Aziz Yıldırım gibi güçlü bir başkanımız vardı. Geleceğimizde ise onun da “Fenerbahçe’nin geleceği” diye işaret ettiği Sayın Ali Koç alternatifi bulunuyordu. 2011’in Yönetim Kurulunda, Başkanımız Aziz Yıldırım önderliğinde güçlü bir mücadeleye omuz veriyordunuz.
Sizin de aralarında olduğunuz; Nihat Özdemir, Nihat Özbağ, Şekip Mosturoğlu, Mithat Yenigün, Turhan Şahin, Ünal Uzun, Semih Özsoy, Hüseyin Topbaş, Ali Yıldırım, Serhat Çeçen, İlhan Ekşioğlu, Cihan Tamer, Vedat Olcay, Murat Özaydınlı, Ömer Temelli, Abdullah Kiğılı, Yasemin Merçil, Hakan Dinçay gibi isimlerden oluşan olağanüstü bir Yönetim Kurulu Fenerbahçe’mizi yönetiyordu.
Ferit Şahenk, Mehmet Ali Aydınlar, Murat Ülker gibi daha birçok güçlü alternatif vardı. O dönem tüm Fenerbahçeliler o kadar mutlu ve geleceğe umutla bakıyorlardı ki; 3 Temmuz hain kumpasını organize edenler, karşısında Fenerbahçe’mizin büyük gücünü oluşturan, onun yanında yer alan tribün birliğini sağlamış, milyonları arkasına alabilen taraftarı, yani Sarı Lacivert Duvar’ı bulmuştu. Şaşkına döndüler. Uzun hikâye, kısadan geçeceğim.
O güçle baş edemeyeceğini anlayanlar, tüm stratejilerin babası olan “parçala ve yönete” yöneldiler. İşte bu aşamada hayati önemde hatalarınız oldu. İlk hatanız; 2012’de “gözümün üstünde kaşım var” diyerek Yönetim Kurulundan ayrılmanızdı. İkinci hatanız; 2018’de bu sorunları kavga ederek veya uzlaşarak halledebilecek olan -bence- tek kişinin arkasına geçmek yerine, erken aday olmanız ve ayrışmayı tetiklemenizdi. Üçüncü hatanız; 16 bin oyla ezici bir zafer kazanmanıza rağmen camiayı birleştirmek yerine, icraatlarınız ve söylemlerinizle ayrışmayı keskinleştirmenizdi.
Son hatanız ise; 2 Nisan’da, ben dâhil tüm camianın size ligden çekilme konusunda destek vermek için geldiği, stadımızda gerçekleşen genel kuruldan bu yetkiyi almadan ayrılmanızdı. Oysa alıp kullanmasanız bile size büyük bir güç verecekti. Hiçbir istifa söylemini desteklememiş biri olarak; 6 ay kadar ünce, Daha şampiyonluk şansımız sürerken, Sezon sonunda, genel kurul yapmanızı ve “ya güvenoyu almanızı ya da çıkabilecek adayları görmemizi sağlamanızı” önermiştim.
Onu da gerçekleştirmediniz. 2018 sürecinde ve ilk döneminizde, Fenerbahçe’nin sorunlarının 3 Temmuz’un etkileri ile değil, kötü mali yönetim ve transfer yanlışları nedeniyle büyüdüğünü söylerken…
İkinci döneminizde bu kez, 3 Temmuz ve YAPI’dan bahseder oldunuz. Son döneminizde ise, yine YAPI söylemini terk ettiğiniz ve konuyu teknik nedenlere indirgediğiniz görülüyor. Bu yalpalamalar, Fenerbahçe gibi bir büyüklüğün başkanlık makamında yer alan biri için doğru bir yol değil.
Birinde tutarlı bir çizgi izleseniz sizi asla eleştirmezdim. Başta anlattığım sorunların asıl sorumlusu olan iktidarla, Fenerbahçe’nin birleşik gücünü kullanıp Kulübün tarihsel duruşuna halel getirmemek koşuluyla uzlaşsanız da size kızmazdım.
Fenerbahçe’nin haklarını korumak adına yapılması gereken kavgayı “ben varken Fenerbahçe’yi şampiyon yapmayacaklar” demenize rağmen -ki sorun siz değildiniz Fenerbahçe’nin kendisiydi- hepimizi ortak mücadelenin içine katacak bir beceri gösteremediniz. Hatta desteğiniz olmadığını söyleyerek ve bundan şikâyet dahi ederek, arkanızdaki camia gücünün Timur’a giden Nasrettin hoca gibi yetersiz olduğundan yakındınız.
Oysa dışarda bizler, Fenerbahçe’nin rakipleri ve düşmanları ile mücadelesinde hep sizin yanınızda, hatta önünüzde durmaya devam ediyorduk. Son dönemde tribünden gelen yeni Divan Kurulu üyeleri, farklı bir Divan Kurulu oluşmasına katkı sunuyor. Bunun gelişerek devam edeceğine inanıyorum.
Çünkü rakiplerimizin hiçbir şeyin farkında olmadığı yıllarda, kurucuları 3 Temmuz öncesi ve sonrası yanlış bir yönelim göstermiş olsalar da, Antu.com ve Fenerlist önderliğinde bir “taraftar kültür devrimi” yaşamış olan çok büyük bir gücümüz var. Geçmiş dönemlerde yapılan hataların özeleştirisini yapacak ve hiçbir değerini dışarda bırakmayarak birleştirecek bir Fenerbahçe’nin önünde kimse duramaz. Mevcut kirli düzene rağmen kazanılmış şampiyonluklarımızda bu birliktelikle muvaffak olundu. Şimdi Eylül’de ve daha sonra yapılacak Genel Kurullarda, bize iktidarın kusursuz sorumlu olduğu tüm haksızlıkların çok kısa sürede giderileceğine dair bir yol haritası çizmeyen, siz dâhil hiçbir adaya oy vermeyeceğimi buradan beyan ediyorum.
Burada iktidardan kastım, bugünkü veya gelecekte kim olursa olsun tüm iktidarlar için geçerlidir. Fenerbahçe, haklarını kim engelliyorsa, ona karşı mücadele etmeyi becerebilmelidir.
Bence “mevzu transfer vs değil, Fenerbahçe kimliği, o kimliği geri getirmektir. Fenerbahçe mağdur olmaz, mızmızlanmaz, dert yakınmaz. Hedefe doğru giden mücadeleyi bırakmaz.
Yapamayan gider, yapan gelir."
Saygılar sunuyorum.